Zayıflamaya Yardımcı Bitki Çayı Kargo Dahil 39 TL



Lezzetli Zayıflamaya Yardımcı Bitki Çayı

Günlük sıvı alımınızı takviye etmek için yardıma ihtiyacınız varsa Bitki Çayı sizin için idealdir! Kalori içermez ve lezzetlidir - limon otu, yeşil çay ve ısırgan otu ile lezzetlendirilmiştir. Kilo kontrol programınız için mükemmel olan çayı kaynar suda karıştırın ve  kilonuzu kolayca kontrol etmeye hazır olun!

1 Paket (25 Poşet)

Bize aşağıdaki adreslerimizden ulaşabilirsiniz..

bysteyler
30 Ocak 2015 Cuma

Çocuğunuz internet bağımlısı mı?

Teknoloji çağında, çocuğumuzu internetle tanışmaması çok zor. Bağımlı olmasını önlemek ise denetleme ile mümkün.

 

cocuk internet mkle
İnternet çocuğumuzun zihinsel gelişimini nasıl etkiler?
İnternet ailenin koyduğu kurallar çerçevesinde kullanıldığı zaman ve bilgisayarda internet dışında da aktiviteler yapıldığı takdirde çocuğumuzun internete bağımlı olma ihtimali azalmış olur.

Ancak sadece internete bağlı kalarak, interneti çocuğumuzun odasına koyarak bu riski artırmış oluruz. Bu gibi durumlar çocuğun ruhsal sağlığında tehlikeye yol açabiliyor. Çünkü internet sanal kişilikler yaratır ve dolayısıyla çocukların sanal duygu, sanal sevgi, sanal aşklar yaşamasına; bunun sonucu olarak da depresyona girmelerine neden oluyor.

Çocuğumuz kaç yaşında internete girmeli?

İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında çocuklarımızın internetle tanışık olmamalarına imkan yok. Eğitimci Psikoterapist Şükrü Alkan, çocuklarda bu yaşın iyice düştüğünü belirtiyor. 2 yaşından 17 yaşına kadar internet kullanımının ailelerin denetimi dahilinde olması gerektiğini söylüyor.

Özellikle anne-baba küçük yaştaki çocuklarını kucaklarına alarak bilgisayar karşısına geçmelidir. Ayrıca yine anne-baba denetiminde internette çocuğun anlayabileceği oyun sahalarından faydalanılabilir.

Çocuğumuz internette ne kadar vakit geçirmeli?
Zaten 2-4 yaş arasındaki çocuklarda konsantrasyon süresi oldukça kısıtlıdır. Bir oyunu alabileceği kapasite 15-20 dakikadır.

5-6 yaşlarında çocuklar genelde bilgisayarı yalnız kullanmayı isterler. Nerede, hangi oyun olduğunu merak edip bulmak isterler. Burada anne-babanın yapması gereken şey internetle ilgili olan genel merakı gidermeye çalışmak; yani interneti onlara açmaktır. Bu nedenle 5-8 yaş arası çocuklarda deneti m dahilinde, haftada birkaç kez, birer saatlik süreçlerle internet kullanımına izin verilebilir.

İnternet, derslerde sorulmuş olan soruların yanıtlarını bulma ve yanıtlama konusunda kullanıldığında, sunduğu bilgi ağı sayesinde faydalıdır. İnternet kullanabilen çocukların derslerinde daha başarılı olup olmayacağı konusunu Eğitimci Psikoterapist Şükrü Alkan anlatıyor.

bysteyler
27 Ocak 2015 Salı

İştahsız çocuğu zorla yedirmeyin!

Çocuğumun iştahsızlığını nasıl giderebilirim, diyorsanız yazımızı okuyun. Dr. Hülya Caner'in önerileriyle iştahsızlık sorunu çözebilirsiniz.


cocuk istahsizlik mkle

Ek gıdaların başlanmasından okul çağına kadar, çocuklarının iştahsızlığından şikayet etmeyen anne baba hemen hemen yok gibidir.

Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzman Dr. Hülya Caner çocuklarda iştahsızlığın detayları anlattı.

İştahsızlığın En Belirgin Olduğu Dönem: 15- 20. Aylar
Çocukların büyüme ve gelişmeleri dönemsel farklılıklar gösterir. Hayatın ilk bir yılı büyümenin en hızlı olduğu dönemdir ve buna bağlı olarak kalori ihtiyacı da fazladır. Bir yaşından sonra bu hızlı büyüme artık yavaşlar, buna paralel olarak kalori gereksinimi de azalır. Dolayısıyla eskiye oranla belirgin iştahsızlık gözlenir. Özellikle 15-20. aylar iştahsızlığın en belirgin olduğu dönemdir.

Çocuğunuzun iştahını başka çocuklarla kıyaslamayın
Büyümek, beslenmenin dışında yaş, cinsiyet, metabolizma hızı, aktivite durumu, genetik, psikolojik ve çevresel faktörlerden etkilenmekte ve her çocukta farklı olabilmektedir. En sık karşılaşılan durum, anne ve babalar çocukları ne kadar yerse yesin aldıkları gıdaları yetersiz bulmakta ve çocuklarının yediklerini başka çocukların aldıkları gıdalarla kıyaslamaktadırlar. Bilinmelidir ki çocukların aldığı gıdanın miktarı kadar içeriği de önemlidir. Yüksek kalorili bisküvi, çikolata gibi besinler, düzensiz atıştırmalar, fast food türü beslenme tarzı, öğünlerdeki yemek miktarını etkiler ve yeterli kalori aldığı halde iştahsız görüntüye neden olabilir. Yaşına uygun büyüme gösteren çocuk size iştahsız gibi gelse de, ihtiyacı olan gıdaları alıyor demektir.

Kilo alımında duraklamaya dikkat
Ancak iştahsızlıkla beraber, kilo alımında duraklama yetersiz gelişme gösteren çocukta sebebin ortaya çıkarılması için doktor kontrolünden geçirilerek gerekli tetkilerin yapılması gerekmektedir. Muayene ile çocuğun büyüme ve gelişme ölçülerinin yaşına uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Kan sayımı, idrar tetkiki, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, batın ultrasonu gibi basit tetkiklerle organik bir neden bulunmazsa, boy uzaması ve kilo alışı yeterli ise endişe edilmemelidir.

Seçme özgürlüğü tanıyın
Her çocuk her şeyi yemeyebilir. Çocukların da sofrada hazırlanan yemekler arasından seçme özgürlükleri olmalıdır. Süt içmiyor ama yoğurt, peynir tüketiyorsa sorun yoktur. Ya da meyveleri seviyor, sebze sevmiyorsa bu da kabul edilebilir. Hatta öğün atlaması bile normal kabul edilmelidir. Anne ve babaya istahsız gibi gelen çocuklar aslında yanlış beslenme alıskanlığı olan çocuklardır.

Çocuğun Psikolojik Durumu Önemli
Çocukların iç dünyalarında yaşadıkları duygular da iştahlarını etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bilinç altına yerleşmiş herhangi bir endişe, üzüntü, nefret veya kıskançlığın baskısı onun iştahını kesebilir. Bu nedenle iştahsız çocukta organik nedenler araştırılırken mutlaka çocuğun ruhsal durumu da değerlendirilmelidir.

“Çocuğumun iştahsızlığını nasıl giderebilirim” diyorsanız:
  • Öncelikle çocuğunuzun sofraya aile ile birlikte oturmasını alıştırın. Çünkü aile, çocuğun yemek alışkanlıklarının geliştirilmesinde en etkili ortamdır.
  • Çocuğunuz yemek yerken, yedirdiğiniz herşeyin yararını bir bir anlatın. Besinler mevsimine göre, çeşitlerine özen gösterilerek hazırlanmalı ve çocuğa her besinin yararları anlatılarak onunla birlikte tüketilmelidir.
  • Yemek yedirmek için sürekli çocuğunuzun peşinde dolaşmayın. ‘Ne yerse kar’ düşüncesi ile çocuğun arkasında gezerek kaşık kaşık bir şeyler yedirme acıkma duygusunu engeller.
  • Düzenli saatlerde öğüne alışmasını sağlayın. Öğün aralarında ve yemek öncesinde düzensiz olarak gıdaların alınması acıkma duygusunun gelişmesini engeller.
  • Yemeğin sofrada yenmesini alışkanlık haline getirin.
  • Besin değeri yüksek, çocuğun severek yediği gıdaları tercih edin. Kesinlikle miktar yönünde zorlama yapmayın.
  • “Kardeşin bitirdi, sen hala yemedin” gibi kıyaslamalar yapmayın.
  • Yemesi karşılığında takdir edin, fakat ödüle alıştırmayın.
  • Tabağına yiyebileceği kadar yemek koyun, hatta azar azar yemek koyarak tabaktaki yemeğini bitirdikçe takdir edin.
  • Çocuğun bireysel gelişimini desteklemek için, sofrada özgür bırakarak kendi kaşığı ile beslenmesine fırsat verin.

İştah Şuruplarını asla kullanmayın
Çünkü iştah açan fakat hiçbir yan etkisi olmayan bir ilaç henüz keşfedilmedi. Çocuklarda görülen iştahsızlık sorununa karşı verilen iştah açıcı ilaçların da yan etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekiyor. İlacı alanların bir kısmında uyku uyuşukluk, bazılarında tam tersi huzursuzluk, aşırı sinirlilik, alerjik reaksiyonlar, anemi, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, kusma, ishal, kabızlık, sık ve ağrılı idrar yapma gibi yan etkiler ortaya çıkıyor. 
bysteyler

Çocuklarda Demir Eksikliği

Çocuklarda görülme ihtimali yüksek olan ve kansızlığın nedenlerinden biri olan demir eksikliğine dikkat...

 

cocuk demir eksik mkle
En sık olarak 6-24 ay arası çocuklarda görülen demir eksikliği belirtileri konusunda bilinçli olmak ve özellikle beslenme düzenine demir içerikli gıdaları katmak gerekiyor.

Çocuklarda demir eksikliği neden olur?
Çocuk Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu çocuklarda görülen demir eksikliğini iki grupta açıklıyor. Birincisi erken doğum, ikiz eşinin olması gibi doğum öncesi nedenler. Örneğin, erken doğum söz konusu olduğunda, anneden çocuğa hamileliğin son üç ayında geçen ve toplamda 250 mg olan demir, yeterli düzeyde geçememiş olur ve bebek ne kadar erken doğarsa o kadar az demir deposuyla dünyaya gelmiş olur. İkiz bebeklerde ise bu demir iki kişi arasında pay edildiğinden yine az düzeyde alınmış olur. Ayrıca doğum öncesi ve sırasındaki kanamalar da demir kaybının nedenlerindendir.

İkincisi ve en sık görülen sebep ise doğum sonrası, doğrudan beslenme ile ilişkili olan nedenlerdir. Yani anne sütünün gerektiği şekilde verilmemesidir. Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu anne sütünün ilk 6 ay tek başına, 6. aydan sonra iki yaşına kadar ise demir içeren ek gıdalarla birlikte verilmesinin sağlıklı olduğunu belirtiyor.

Demir eksikliğinin belirtileri nelerdir?
Demir eksikliği, en sık olarak 6-24 ay arası süt çocuklarında görülür. 6-24 aydaki çocuklardaki belirtiler; iştahsızlık, uykusuzluk, huzursuzluk, ağlama, hatta katılma nöbetleri, anneye aşırı düşkünlük, renk solukluğudur.

Daha sonraki riskli grup ise ergenlik çağındaki çocuklardır. Bu dönemdeki çocuklarda da uyumsuzluk, arkadaşlarıyla geçinememe, derslerde başarısızlık gibi belirtiler oluyor. Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu kan testi yaptırarak en iyi teşhis ve değerlendirmenin gerçekleşeceğini vurguluyor.

Hangi sorunlara sebep olur?
Prof. Dr. Leyla Ağaoğlu “Demirin beyin dışında vücutta önemli bir sisteme daha etkisi vardır; bu da bağışıklık sistemidir” diyor ve bağışıklık sisteminde aksamalar olabileceğini söylüyor. Sistem yeterince çalışamadığı için çocuklar sık sık ateşli enfeksiyon hastalıkları geçiriyor. Ayrıca, sindirim sisteminde de karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi şikayetler de görülebiliyor.

Demir eksikliği olan çocuklar nasıl beslenmeli?
Süt çocuklara ilk 6 ay sadece anne sütü verilmeli. 6 aydan itibaren ise anne sütünün yanı sıra, demir içerikli ek gıdalar alınmalı. Yani yeşil yapraklı sebzeler, baklagiller, meyveler, et, balık, tavuk, yumurta sarısı gibi… Mesela kıymalı sebze yemekleri demir açısından çok zengindir, hem de hazırlaması çok pratiktir. Bunu püre şeklinde bebeğinize yedirebilirsiniz. 
bysteyler

Çocuklara da diyet uygulanabilir

Günümüzün en büyük tehditlerden biri olan obezitenin önüne, çocuklara düzenli bir beslenme programı yapılarak geçilebilir.


0804sismanbebekbuyuk
Gerekli durumlar görüldüğünde çocuklara da diyetler uygulandığını söyleyen Diyetisyen Ayça Ilıca, büyüme çağında olan çocuklara iştah kesici ilaçlar verilmesinin de doğru olmadığı görüşünü savunuyor. Ilıca, çocuklar ve diyet konusuyla ilgili en çok merak edilen soruları cevaplıyor:

Çocuklar zayıflamak için diyet yapar mı?

Eğer söz konusu olan metabolik bir rahatsızlık, ciddi bir sağlık sorunu ise tabiki tedavisine destek amaçlı diyet yapması gerekir. Eğer çocuğun yaşına, boyuna göre belli ölçüde kilo fazlalığı varsa o zaman sadece yaşına uygun, gereksinimlerini karşılayacak, büyüme ve gelişimine destek olucak ve en önemlisi gelecekte sağlıklı bir birey olmasının temeli olan doğru yeme davranışı kazandıracak bir beslenme planı hazırlıyoruz. Bunun yanısıra günlük hareketini artırarak enerji yakımını sağlamaya çalışıyoruz.

Kilo sorunu olan çocuğu diyet listelerine yönlendirmek her zaman gerekli mi?
Eğer çocuğun kilo fazlalığı sağlığını tehdit edecek boyutta ise o zaman diyet programına yönlendirilmesi şarttır. Ancak ne olursa olsun hepsinin temelinde doğru beslenme alışkanlığı kazandırma olmalıdır. Bahsettiğimiz, henüz bedeni, karakteri, yaşamı yeni yeni şekillenen küçük bireyler. Onların her açıdan sağlıklı yetişkenler olabilmeleri için doğru davranışların aşılanması gerekir. Geçici bir süre diyet yaptırılması çocuğun sadece o anlık sıkıntısını çözüme ulaştıracaktır.
Ancak davranış değişikliğine yönderilen çocuk, hem gereksinimlerini alacak yaşına uygun sağlıklı gelişimini tamamlayacak hem de zamanımızın en korkutucu hastalıklarının temeli olan obezite ile tanışmayıp uzun vadede sağlıklı bir birey olarak hayatını devam ettirecektir. Bu neden ile kilo fazlalığı belirli ölçüde olan çocukların yaşına uygun gereksinimleri belirlenerek, beslenmeleri sosyal çevresine uyumlu bir şekilde planlanıp, neyi neden yaptığımızı onların anlayabilecekleri şekilde anlatarak yapmalarını istersek ve hareketliliklerini de artırmalarını sağlarsak, kilo ile ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmayacaktır.

Çocuklar diyet listelerini ne kadar uyguluyor?
Tabii ki çocukların yetişkinler kadar iradeli ve planlı olmalarını beklemiyoruz ama onların anlayabilecekleri dilde niye böyle bir beslenme planı içine girdiklerini anlatmanız, sadece aile ile değil de çocuğu da işin içine katarak, onun fikir ve isteklerini göz önünde bulundurarak beslenme planını hazırlarsanız daha uzun süreli ve istikrarlı beslenme planı uygulamalarını sağlayabilirsiniz. Aksi taktirde, sizin istediğiniz veya sadece ailenin istekleri üzerinden hazırlanan bir plan çok fazla gerçekçi ve uzun süreli olmaz. Beslenme planını uygulayacak, hayatına geçirecek çocuk olduğunu düşünülürse tabii ki onun istek ve önerileri dinlenmelidir. Bu şekilde hazırlanmış bir beslenme planı çok rahatlıkla benimsenir, çocuğun normal beslenme davranışı haline gelir.

Aneroksiya gib sorunlara zemin hazırlar mı?
Eğer çocuğun kilo fazlalığı, onu irrite edecek, toplum içinde utandıracak, sıkıntıya sokacak şekilde bilinçsizce dile getiriliyorsa, bu durumdan çocuğun psikolojisi olumsuz etkilenebilir. Bu bize malesef aneroksiya gibi bir çok yeme bozukluğu olarak geri dönebilir.

Diyete kız çocukları mı erkek çocukları mı daha meraklı?

Böyle bir ayırım pek yok aslında hem kız hem de erkek çocuk hastalarımız var. Ancak gözlemlediğim; özellikle anne ve babanın diyete bakış açıları, bu konu hakkında sarfettikleri cümleler, davranışlar ve beslenme konusuna gösterdikleri önem ve bunu gösterme şekilleri çocukları çok etkiliyor.

İştah kesici ilaçları çocuklara vermek doğru mu?
Büyüme gelişme çağında olan bir çocuğa iştah kesmek veya bu şekilde kilo kaybını sağlamak amaçlı ilaç verilmesini doğru bulmuyorum. Çünkü bizim isteğimiz davranış değişikliği sağlayabilmek ve bu şekilde sağlıklı kiloya gelip gelişimi tamamlamak. Tabii ki bahsettiğimiz sağlıklı, sadece yaşına ve boyuna göre belirli ölçülerde kilo fazlalığı olduğunu bildiğimiz bir çocuk. Ancak çocuğun kilo fazlalığı sağlığını tehdit eden bir faktör olmuş, vücudunda farklı sistemlerin çalışmasında problem yaratmaya başlamış ve çocuğun acil kilo vermesi gerekiyor, ancak çocuk diyete uyumu gösteremiyor, herhangi bir beslenme planı uygulanamıyor ve benimsetilemiyorsa o zaman konunun uzmanı bir doktor tarafından ilaç tedavisi uygulanabilir.

Anne-baba ve öğretmene düşen görevler nelerdir?
Aile bireyleri, özellikle anne ve baba, sınıf öğretmenleri ve okul yöneticileri çocukların beslenmesi konusunda önemli bir role sahipler. Çok tehlikeli diye bildiğimiz bir çok hastalığın temelini fazla kilo–obezitenin yol açtığını artık hepiz biliyoruz. Yeme davranışının ve disiplinin küçük yaşlarda oluştuğunu düşünürsek, aile sofrasının ve ilk eğitimin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Bu durumda özellikle anne–baba, kreşler, anaokulları ve sınıf öğretmenlerine düşen görev çok büyük ve çok önemli. çocuklarına doğru beslenmeyi aşılamak, her türlü gıdanın lezzeti ile tanıştırmak, yemek saatlerini düzenlemek, sofra kurmak, okuldaki beslenmesini takip etmek oldukça önemli.
bysteyler

Çocuklarda Uyku Düzeni

Çocuğunuzun uyku problemleri yaşaması, uykusuzluk çekmemesi için yapılması gerekenleri biliyor musunuz?

 

Gece uykusu çocuklar için çok önemlidir. Çocukların rahat ve iyi uyuması için biz anne babaların dikkat etmesi gereken konular kadinahas.blogspot.com'da..

Çocukların uyku süresi ne kadar olmalı?

Çocukların uyku ihtiyacı yaş büyüdükçe azalır. Yeni doğan bir bebek, ilk üç aylık dönemde günün 16-18 saatini uykuda geçirir. Bebekler uyku düzeni içinde gece ve gündüz eşit olmak üzere birçok kez uyanır, tekrar uyur. Bebek 6 aylıktan itibaren daha az uyumaya ve gece uykusundan daha seyrek uyanmaya başlar. 12 aylık bir bebeğin uyku ihtiyacı 14 saate kadar inebilir. 3 yaşına geldiğinde ise 12 saat olur.

Okul öncesi dönemde uyku erişkin insanlardaki gibi olur. Öğle uykusu alışkanlığı sonra erer. Bu dönemde, bir çocuğun günde en az 10 saat gece uykusu alması gerektiği unutulmamalıdır.

Çocuğunuzun sağlıklı bir uyku düzeni olması için ne yapmalısınız?

Yeterli miktarda gece uykusu uyumayan çocuklarda fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği olur. Bu nedenle çocuğunuzun uykusuna çok dikkat etmeniz gerekir.

Gece uykusunun önemi, gece uykusu sırasında büyüme hormonlarının salgılanmasından ileri gelir. Bir çocuk mutlaka en az 9 saat gece uykusu almalıdır.

Çocuklarımızın uyku problemi yaşamaması için yapılması gerekenler şöyle sıralanabilir;

  • Çocuğunuzu aşırı ders yükü, aile sorunları gibi etkilerin altına sokmayın.
  • Uyku saatini düzenleyin, her gün aynı saatte yatmasını sağlayın.
  • Uyku zamanına yakın kafeinli içeren yiyecekler (kola, çikolata vs.) yemesini engelleyin.
  • Çocuğunuzun bir uyku öncesi hazırlık düzeni geliştirmesine yardımcı olun. (Örneğin uyumadan önce düzenli olarak diş fırçalama ve kitap okuma alışkanlığı edinip bunu her gece yapması gibi…)
  • Akşam geç saatlere kadar ayakta kalmasına izin vermeyin.
  • Çocuğunuzun yatak odasının karanlık olduğundan emin olun. (Bu oldukça önemli, çünkü büyüme hormonları gece 11-2 arası ve karanlıkta salgılanıyor.)
  • Televizyon karşısında uyuya kalmasına izin vermeyin.
  • Çocuğunuzu hem bedensel hem de uyku sorunları yaşamaması için sağlıklı bir yatakta yatmasını sağlayın. Rahatsız yataklar, hem uykuya geçişi hem de omurga bozukluklarına neden olabilir.
  • Çocuğunuzun yatak odasının ısısı yaklaşık 22 derece olmalıdır. Çok yüksek ya da düşük sıcaklıklar uyku kalitesini düşürür.
bysteyler

Sinüzitle başa çıkın

Çocuklarımızda alerjiye veya geniz etine bağlı oluşan sinüzitin tedavisini ihmal etmeyin.

 
cocuk sinuzit mkle
Sinüzit birçok çocukta rastlanan bir problem. Kimiz zaman alerjiden kaynaklanıyor, kimi zaman geniz etinden. İlaçla tedavisi mümkün, azaltmak için ev ortamında yapabilecekleriniz de söz konusu. Ama ileri safhaya ulaştığında cerrah operasyon gerekebiliyor. Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Atilla Şengör'den çocuklarda sinüzitli ilgili herşeyi öğreniyoruz.

Çocuklarımız nelere dikkat etmeli?
Sık sık sinüzit olan çocuklar genellikle alt solunum yolu enfeksiyonlarına da açık hale gelirler. Çünkü burun boşluğundaki iltihabi akıntı geniz bölgesinden boğaz ve alt solunum yollarına akabilir. Bu şekilde bir akciğer enfeksiyonuna zemin hazırlayabilir. Bu aşamada çocuk doktorları durumu teşhis edecek ve tedavisini gerçekleştireceklerdir.

Sinüzitli çocuğun denize girdiği zaman tuzlu suyun sinüsleri temizleme durumu olduğunu söyleyen Op. Dr. Atilla Şengör, alerjik durumu olan çocuklara özellikle havuza girmemelerini önerdiklerini söylüyor. Çünkü havuzdaki klor çocuğun enerjisini artırır ve sinüziti şiddetlendirir.

Evde neler yapabiliriz?
  • Öncelikle burnunu açmak ve rahatlatmak gerekir. Sprey ya da damla formüllü tuzlu su solüsyonlarını kullanarak bunu yapabilirsiniz. Veya doktorlar tarafından önerilmiş olan burun açıcı spreyleri kullanarak da çocuğunuzun burnunu rahatlatabilirsiniz.
  • Destek olarak; zengin protein içerikli ve vitamin içeren besinleri tercih etmelisiniz.
  • Ortam havasının sık sık tazelenmesi; hafif nemli olması, kuru olmaması gereklidir. Örneğin kaloriferin üzerine ıslak bir bez koyarak bunu sağlayabilirsiniz.
  • Sıcak banyo da sinüzitli çocuğunuza iyi gelecektir.


Nasıl tedavi edilir?
Bakteriyel bir enfeksiyon olduğu zaman, bu enfeksiyonla mücadele etmek için öncelikle 10 gün süreyle antibiyotik verdiklerini söyleyen Op. Dr. Atilla Şengör, burundaki akıntıları azaltmak ve nefes almasını sağlamak için ise birtakım sprey veya şuruplar önerdiklerini belirtiyor.
Eğer çok sık sinüzite yol açan bir geniz eti varsa, bu geniz eti alınabilir. Eğer alerjiden kaynaklanan bir sinüzit söz konusuysa, alerji tedavi edilerek sinüzit de geçirilmiş olur. Şengör “cerrahiyi, ilaç tedavileri ile düzelmeyen durumlarda en son tercih olarak düşünürüz” diyor. 
bysteyler

İsilik ve güneş yanıkları

Güneşli yaz günleri ile birlikte artan isilik, güneş yanığı, böcek sokmalarına alınacak önlemler...

 


Yazın gelmesiyle birlikte özellikle hassas cilde sahip çocuklarımızda isilik, yanık, cilt lezyonları gibi cilt hastalıkları artış gösterir. Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Özlem Okutan, yaz aylarında çocuklarda sık görülen cilt hastalıklarını ve alınabilecek önlemleri anlattı.

İsilik
Yaz mevsiminde hassas cilde sahip çocuklarda sık ortaya çıkan şikayetlerin başında isilik gelir. Özellikle yaz aylarında kaşıntılı ve kabarık bir deri döküntüsü ile kendini belli eder. Ter bezlerinin tıkanıklığı sonucu oluşur. Ortam ne kadar nemliyse, belirtiler de o kadar ağırdır. Kaşıntı sonucu deride açılmalar olursa, ikincil enfeksiyonlar gelişebilir.

- alınacak önlemler: 
Pamuklu giysiler giyilmesi, sık banyo yapılması ve derinin mümkün olduğunca havalandırılması gerekir. Ağır olgularda doktor tavsiyesine göre ilaç da kullanılabilir.


Güneş ışınlarının direkt etkisi ile oluşan yanıklar
Güneş ışınları hafif ve orta derecede yanıklara neden olabileceği gibi, güneş ışınlarına aşırı maruz kalma ve ortaya çıkan bu zedelenmeler, ileri dönemde cilt kanseri için risk oluşturmaktadır. Güneş ışınları; ciltte kuruma, kızarıklık ve hafif şişliğin görüldüğü birinci derece yanıkların yanı sıra, zaman zaman “bül” denen içi sıvı dolu keseciklerin ortaya çıktığı ciddi yanıklara da neden olabilir. Orta dereceli güneş yanıkları bu duruma örnektir. Hafif yüzeysel yanıklarda cildi soğutmak ve ağrı kesici ilaçlar almak yeterli olurken, ciddi yanıklarda bir sağlık kuruluşuna başvurmak faydalı olacaktır. Bazı çocuklarda güneş ışınlarına karşı alerjik tepkiler de gelişebilir. Farklı şekillerde ortaya çıkabilen bu reaksiyonlar; kızarıklık, kabarıklık, kaşıntı; su kabarcıkları veya sadece kırmızı lekeler şeklinde olabilir. Bazı bitkiler (deriye temas sonrası), parfümler, deriye sürülen ilaçlar, güneş ürünleri, ağızdan alınan bazı ilaçlar da güneş alerjilerine sebep olabilirler.

- alınacak önlemler:
Güneş ışınlarının yoğun olduğu 10:00-16:00 saatleri arasında çocuklar güneşten uzak durmalı, bol sıvı gıda alımına özen gösterilmelidir. 6 aydan küçük bebeklerin güneş ışığına direk maruz kalmaması önerilir. Bebeğe ince giysiler giydirilmeli, şapka takılmalıdır. Açıkta kalan el ve yüz gibi bölgelere 15 korumalı içeren losyonlar az miktarda sürülmelidir. Daha büyük çocukların da şapka kullanması uygundur. Çocuğun cilt tonuna göre 40 korumalı ve üstü losyonlar tercih edilebilir. Bu losyonların güneşe çıkmadan 30 dakika kadar önce vücuda sürülmesi, 2 saatte bir ya da yüzme sonrası yenilenmesi önerilir. 15 dakikadan daha uzun süre güneş altında kalmamaları uygundur.

Sinek ve böcek sokmalarına bağlı gelişen cilt lezyonları

Sinek ısırmaları ve böcek sokmalarına bağlı ciltte kaşıntılı kızarıklıklar ortaya çıkabilir. Tedavide kaşıntı giderici jel ve kremlerin kullanılması uygundur. Kaşıntılı bölgelerde iyileşmede gecikme, açık yara oluşması ya da bölgenin enfeksiyon kapması halinde bir doktora danışılmalıdır.

- alınacak önlemler:
Pencereler tül storlarla kaplanılıp, beşikler için cibinlikler kullanılabilir. Sprey şeklinde böcek öldürücü kimyasalların kullanılması zararlı olabilir.

Havuzlardan bulaşabilen cilt hastalıkları
Bu hastalıkların başında cildin yüzeysel mantar enfeksiyonları gelir. ‘Konjonktivit’ denilen göz iltihabı da havuzlarda bulaşabilen bir enfeksiyon hastalığıdır.

- alınacak önlemler: 
Mantar enfeksiyonları karşısında bir hekimden yardım alınmalıdır. Önlem olarak ortak kullanılan eşyalar (havlu, vb) çocuklar için kullanılmamalı ve cildin kuru tutulmasına özen gösterilmelidir. Lokal uygulanan antibiyotikli göz damlaları ile konjonktivit denilen göz iltihabı tedavi edilebilir. 
bysteyler

Çocuklarda orta kulak iltihabı

Çocukların en sık geçirdiği enfeksiyonlardan biri olan orta kulak iltihabı nasıl olur? Çocuklarda orta kulak iltihabının belirtileri nelerdir?

 

cocuk orta klk ilt makale
Özellikle küçük yaşta çocuğu olan aileler için orta kulak iltihabı çok tanıdıktır. Bu enfeksiyon (tıbbi adıyla akut otit media) küçük çocukların sık sık doktora götürülmesine neden olur. Ani ağlamalar, şiddetli kulak ağrısı aileyi de çocuğu da üzen bir tablodur. Orta kulak iltihabı hakkında bilmemiz gerekenleri çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Nilüfer Toprakçı anlatıyor.

Neden çocuklarda orta kulak iltihabı sık görülür? 
Çocuklarda, özellikle 6 ay- 2 yaş arası, başka bir risk faktörü olmasa da anotomik olarak östaki tüpleri (genizden orta kulağa uzanan tüp), erişkindekine göre daha kısa ve yatay olduğu için, burun veya boğazdaki mikroplar kolayca orta kulağa kadar ilerleyebilmektedir. Ayrıca, bağışıklık sistemi henüz yeni gelişmekte olduğundan sık sık üst solunum yolu enfeksiyonu geçirirler, bu da orta kulak enfeksiyonuna zemin hazırlar.

Diğer risk faktörleri nelerdir? 
Sigara dumanına maruz kalmak
Yatar pozisyonda biberonla beslenmek
Yuva, kreş gibi kalabalık ortamlarda bulunmak
Allerjik bünye (özellikle inek sütü, ev tozu alerjileri)
Kulağa su kaçması orta kulak enfeksiyonuna yol açar mı?
Hayır. Mikrop kulağa dışarıdan değil içeriden (boğazdan) gelip enfeksiyona yol açar. Annelerin, banyoda kulağına su kaçırıp kulağının iltihaplanmasına yol açtım diye üzülmesine gerek yoktur.

Nasıl anlaşılır? 
Derdini anlatabilen yaşta bir çocuksa, zaten kulak ağrısını tarif edecektir. Özellikle gece, yatınca artan veya aniden uykudan uyandıran bir ağrı görülebilir.

Daha küçük çocuklarda ise, huzursuzluk, ağlama, uyuyamama kulak ağrısına işaret edebilir. Kulakla oynama, kulağı çekiştirme bebeklerde her zaman kulak iltihabı demek değildir. Çoğu bebek bunu sırf meraktan veya diş çıkarırken yapar. Gerçekten iltihap olduğunda ise, çoğu zaman kulağı ellemeyecek veya elletmek istemeyecektir.

Çocuklarda ateş, kusma, ishal, bazen kulaktan kanlı veya iltihaplı akıntı görülebilir.

Bu yakınmalarla doktora gittiğinizde, doktorunuz kulak muayenesi ile kesin tanıya ulaşacaktır.

Orta kulak iltihabı nasıl tedavi edilir? 
Tedavide temel amaç, ağrı kesiciyle çocuğu rahatlatmak ve antibiyotikle enfeksiyonu ortadan kaldırmaktır. Tedavide doktorun önerdiği süre ve doza uymak önemlidir.

Korunmak için neler yapılabilir? 
  • Öncelikle dengeli beslenme, uygun aşılama ile çocuğunuzun bağışıklık sistemini güçlü tutmalısınız.
  • Anne sütü alan bebeklerin, diğer pek çok enfeksiyon gibi orta kulak iltihabına karşı da korunaklı olduğunu unutmamalı, ilk 6 ay bebeğinizi sadece anne sütüyle beslemelisiniz.
  • Bebeğe yatar pozisyonda biberon vermemelisiniz.
  • Özellikle yuva gibi kalabalık ortamlarda bulunan çocuğa el yıkama alışkanlığı kazandırmalısınız.
  • Bebek ve çocukları sigara dumanından uzak tutmalısınız.


Dr. Nilüfer Toprakçı 

bysteyler

Sağlıklı bir çocuk için olmazsa olmazlar

Uzman Dr. Murat Yıldırım sağlıklı çocuk büyütmek için dikkat etmemiz gerekenleri anlatıyor.

 

cck glsm olmazsa olmaz mkle
Katkı maddeli gıdalar, çevre kirliliği, sigara ve günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız kimyasal maddeler… Sağlığımızın bu düşmanları zayıf bünyeleri nedeniyle özellikle çocukların sağlığını kötü etkiliyor. Ayrıca, hayatımızda fazlaca yer alan teknoloji de kimi zaman gözle görülmeyen olumsuz etkiler yaratıyor. Cep telefonları, bilgisayarlar ve evde kullanılan elektronik aletler çocuklar için zararlı olarak kabul ediliyor.

Suadiye Memorial Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzman Dr. Murat Yıldırım, sağlıklı çocukların ancak sağlıklı çevrelerde büyüyebileceğini belirterek, çocuk sağlığı konusunda bizlere bazı önerilerde bulundu.

Sigara içilen evdeki çocuklar daha sık hasta oluyor
Zamanımızın büyük çoğunluğunu geçirdiğimiz ev içi ortam çocuk sağlığı için tehdit unsuru olabiliyor. Evlerde kullanılan eşyaların zamanla değişikliğe uğraması, halıların daha çok kullanılmaya başlanması, evde hayvan besleme alışkanlığının artması, pencere ve kapı izolasyonlarının artması, ev içi hava sirkülasyonunu azaltır. Ev tozu akarlarının ciddi bir problem halini almasına neden olur. Evde içilen sigaranın ise büyümekte ve gelişmekte olan çocuğun akciğerlerinde, erişkinde olduğundan daha büyük zararlara yol açar.

Elektronik aletlerin kullanımını sınırlandırın

Günlük yaşamda kullandığımız elektronik cihazların tamamı elektromanyetik alan yaratmaktadır. Televizyonlar için her yönde 3 metrelik korunma alanı sağlanmalıdır. Bilgisayarlar da çocuk sağlığı için tehdit unsurları arasındadır. Bu açıdan çocukların bilgisayar karşısında geçirdikleri süre kısıtlanmalı, düşük elektrik ve manyetik alanı olan bilgisayarlar tercih edilmelidir.

Hava kirliliği alerjik hastalıklara neden oluyor
Çocukların oksijen gereksinimi ve tüketimi fazladır. Ayrıca, çocuklar hava içindeki kirliliğe erişkinlerden daha çok maruz kalırlar. Çocuklar erişkinlere göre daha fazla ağızdan soluk aldıklarından, burnun sağladığı filtre fonksiyonunu daha az kullanırlar. Hava yolları daha dar olduğundan havadaki toksik ajanların zararlı etkisi daha belirgindir.

Son 20–30 yılda önemli bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkan hava kirliliği, astım, diğer solunum yolu hastalıkları ve alerjik hastalıklarda önemli rol oynar. Ayrıca, hava içindeki toksik maddeler polenlere yapışarak, polenin alerjik potansiyelini artırabiliyor. Hava kirliliği, egzoz parçacıkları, hidrokarbonlar, sülfür bileşikleri, ozon ve sigara dumanı alerjik hastalıklara zemin hazırlayabiliyor.

Dışarıdan alınan bazı zararlı maddeler çocuklarda hormon düzenini bozarak etki gösterirler. Evimizde kullandığımız pet şişeler, plastik kaplar, streç film koruyucular, temizlik maddeleri, ilaçlar, kozmetik maddeleri, bitki ilaçları, bitki ve hayvan üretiminde kullanılan hormonlar her an karşılaştığımız hormonal bozuculardır. Dünyadaki hastalıkların üçte biri çevresel kaynaklıdır ve çocuklar bu hastalıklara daha duyarlıdır.

Bu bilgiler ışığında çocukları hastalıklara karşı korumak için alınması gereken önlemler şunlar:

  • Evde kesinlkle sigara içilmemeli.
  • Çocuklu evlerde halı az kullanmalı, ev sık süpürülmeli ve sık havalandırılmalı.
  • Televizyon ve bilgisayar kullanımı sınırlanmalı.
  • Hava kirliliğinin yoğun olduğu günlerde çocuklar dışarıda az zaman geçirmeli.
  • Evde plastik kullanımı en aza indirilmeli.
  • Deterjan az kulanmalı, çamaşır ve bulaşıklar iyi durulanarak deterjandan arındırılmalı.
  • Katkı maddeli ve hormonlu gıdalardan mümkün olduğunca uzak durulmalı.
bysteyler

Bebek gelişiminde anne baba rolü

Bebeğinizin gelişiminde temel ihtiyaçlar kadar gelişimi destekleyici anne babalık da önemli

 

Zihinsel ve Sosyo-Duygusal Gelişim

Çocukların bebeklikten itibaren gerçekleştirdiği gelişimi sosyo-duygusal ve zihinsel gelişim olarak ikiye ayırabiliriz. Bebeklik döneminin en önemli sosyo-duygusal gelişim aşamaları bebeğin ebeveynle sağlıklı bir güven bağı kurması, değerli ve önemli olduğunu hissetmeye başlaması, dünyayı güvenli ve besleyici bir yer olarak algılaması ve ebeveynin yardımıyla duygularını kontrol etmeyi yani kendini sakinleştirmeyi öğrenmesidir.

Bebeklik döneminin en önemli zihinsel gelişim aşamaları ise bebeğin çevre üzerinde bir etkisi olduğunu anlaması, sıra bekleme ve cevap verme gibi iletişimin temeli olan becerileri kazanması ve doğuştan sahip olduğu keşfetme ve öğrenme eğilimini nesnelere bakarak, dokunarak ve ağzına alarak pekiştirebilmesi olarak sıralayabiliriz.

Bebeğin ilk bir yıl içinde gerçekleştirdiği sosyo-duygusal ve zihinsel gelişimin temelinde aslında, öz-kontrol becerisi bulunur. Yani bebeğin biyolojik temelli yeme, uyku, uyanma, hareket etme, uyarana cevap verme gibi davranışlarını kendi kendine düzenleyebilme becerisi kazanması gerekir.

Gelişimi Destekleyici Anne Babalık

Bu önemli gelişim aşamalarından geçen bebeklere gelişimsel ihtiyaçları ile uyumlu ebeveynlik verilmesi çok önemlidir. Yapılan araştırmalar özellikle erken çocukluk döneminde “gelişimi-destekleyici” anne babalık yaklaşımının en sağlıklı anne babalık modeli olduğunu göstermektedir.

Gelişimi destekleyici anne-babalık; temel olarak, çocuğun sosyo-duygusal ve zihinsel gelişim ihtiyaçlarını anlamaya dayanır. Ebeveyn-çocuk ilişkisinde bu gelişimsel ihtiyaçları ön planda tutmamız ve çocuğumuza kendi kişisel özellikleri, istek ve ihtiyaçlarıyla uyumlu stimülasyon, eğitim ve disiplin vermemiz demektir.

Gelişimi destekleyici anne-babalık aslında her yaş grubu için geçerli genel bir kavramdır. Ama yaşla birlikte çocukların gelişimsel ihtiyaçları değiştiği için farklı yaş grubundaki çocuklar için gelişimi-destekleyici anne-babalığın içeriği farklılaşır.

Duyarlılık, İlgi ve Cesaretlendirme

Bebeklik döneminde gelişimi-destekleyici anne babalığın ne anlama geldiğine odaklanırsak ebeveyn duyarlılığının en önemli kriter olduğunu görürüz. Bebeklik döneminde ebeveyn duyarlılığı; ebeveynin içten, ilgili ve sıcak bir biçimde kendi davranışlarını bebeğe uyumlayabilmesi, kendi hareket hızını bebeğinkine göre ayarlayabilmesi anlamına gelir. Bunun dışında ebeveynlerin bebeğe doğru zamanda cevap verebiliyor olması da bebeklik döneminde gelişimsel açısından önemli bir rol oynar. Bebekler hafızalarının kısıtlı olması nedeniyle davranışlarına ancak kısa bir süre içinde cevap alırlarsa davranışlarının anlamlı olduğunu öğrenebilir ve ebeveyn ile karşılıklı etkileşimden faydalanabilirler. O nedenle, yaşamın özellikle ilk aylarında ebeveynin bebeğin verdiği ipuçlarını takip ederek kısa zamanda cevap verebiliyor olması gerekir.

Gelişimi destekleyici anne-babalığın bir diğer göstergesi de cesaretlendirmedir. Cesaretlendirici ebeveynler bebeğin herhangi bir nesneyi elde etmek ya da bir oyuncağı keşfetmek için gösterdiği çabayı destekler, bebeğin kararlılığını överler. Buna ek olarak, gelişimi destekleyici bir ebeveyn olmak istiyorsanız bebeğin keşif girişimlerini kısıtlamamaya özen göstermelisiniz. Yani, bebeğin çevredeki nesneleri keşfetme ve kendini ifade girişimlerini engellememeli, aksine teşvik etmelisiniz.

Gelişim Uzmanı Psikolog Sinem Olcay
bysteyler

Erken doğan bebeklerde göz sağlığı

2 kilonun altında ve erken doğan bebeklerde göz rahatsızlıkları diğer bebeklere oranla daha fazla görülüyor.

 

Normal süresinden önce ve 2 kilogramın altında doğan bebeklerde, sonu körlüğe kadar gidebilen göz hastalıklarının, zamanında dünyaya gelen bebeklerden daha fazla görüldüğü bildirildi.

Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Pediatrik Oftalmoloji Birimi'nde görevli Uzman Dr. Meral Yıldız, hamileliğin 37. haftasından önce doğan bebeklerin prematüre olarak adlandırıldığını belirtti.

Prematüre bebeklerin, gelişimlerini tam olarak tamamlayamadığı için sağlık sorunlarıyla karşılaşabildiklerini ifade eden Yıldız, bu sorunların başında göz rahatsızlıklarının geldiğini, 34 haftadan önce ve 2 kg'ın altında doğan her bebeğin mutlaka göz sağlığı açısından kontrolden geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Yıldız, bu bebeklerde göz problemi çıkma olasılığının normal bebeklere oranla çok daha yüksek olduğunu belirterek, çocuk doktorlarının bu konuda duyarlı davranmasının önemine işaret etti.

'PREMATÜRE RETİNOPATİSİ RİSKİ ARTIYOR'
Bebeklerdeki göz kusurlarının dışarıdan anlaşılmasının mümkün olmadığını ifade eden Yıldız, erken doğan bebeklerde sıklıkla rastlanan sorunlardan birinin, zamanında müdahale edilmediğinde körlükle sonuçlanabilen ''prematüre retinopatisi'' olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

''Bebekler anne karnında 40 haftayı tamamlayıp doğuyor. Gözün arkasındaki damarların oluşumu, anne karnında 16. haftada başlayıp 40. haftaya kadar sürüyor. Zamanından önce doğan bebeklerde, göz sinirinin arkasındaki damarlanma belli bir aşamada kalıyor. 34 haftanın altında doğan bebeklerde, 'prematüre retinopatisi' adı verilen hastalığın gelişme riski çok daha artıyor. Bebek doğduğunda, anne karnındaki oksijenden daha farklı bir oksijenle karşılaşıyor. Göz damarları tam anlamıyla oluşmadığı için bir tıkanma oluşuyor. Bu tıkanıklık oksijensizliği artırıyor. Vücut bu oksijensiz ortamı beslemek için yeni damarlar üretmeye, kendince bölgeyi tamir etmeye çalışıyor. Ama bu yeni damarlar aslında 'anarşik' diye tabir ettiğimiz damarlar. Orayı daha da kötüleştiriyor ve retina sinir tabakasını yerinden kaldırıyor. Böylece körlüğe kadar gidebilen çok ciddi sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu aşamada zamanında müdahale çok önemli. Hastalığın gelişmemesi için bebekleri 4-6 haftalık olduklarında izlemeye başlıyoruz. Lazer tedavisi zamanında ve etkili bir şekilde yapıldığında yüzde 90-95 oranında başarılı sağlanıyor.''

Dr. Meral Yıldız, tedavi sonrasında bebeklerin düzenli aralıklarla takip edilmesi gerektiğine değinerek, ''tedavi sonrasında miyopi dediğimiz kusurlar çok fazla görülebiliyor ve çocukların gözlük kullanmaları gerekebiliyor. Retinada çekintiler oluşabiliyor ve sonrasında şaşılık, göz tembelliği ortaya çıkabiliyor'' dedi.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte artık 24-25 haftalıkken doğan bebeklerin bile yaşatılabildiğini anlatan Yıldız, ''hayata gözlerini erken açan prematüre bebeklerde, göz tembelliği, glokom ve şaşılık diğer bebeklere oranla daha fazla görülüyor. Bu nedenle erken doğmuş bebeklerin mutlaka göz kontrolü yapılmalı'' diye konuştu.
bysteyler

Anne sütü alerjiden koruyor

Anne sütüyle bir ay ve daha uzun süreli beslenmenin gıda ve solunum yolu alerjilerini önlediği belirlendi.

 
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve beslenme uzmanı Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, doğumdan hemen sonra annenin bebeğine verdiği ilk sütün birçok yönden faydası olduğunu söyledi.

Her bebek için en ideal besinin anne sütü olduğunu, bebeğe ilk 6 ay sadece anne sütü verilmesi gerektiğini belirten Elmacıoğlu, anne sütünün bağışıklık sistemini koruyucu etkisi olduğunu bildirdi.

ANNE SÜTÜ İLAÇLARDAN GÜÇLÜ

Anne sütünün içerdiği bazı enzimlerle bebeğin daha kolay hazmetmesini sağladığı gibi birçok hastalığı engellediğini belirten Elmacıoğlu, şöyle konuştu:

''Anne sütü bebeklerin koruyucu kalkanıdır. Bu nedenle ilk süt bebeğe mutlaka verilmelidir. Mamalarda bağışıklık sistemine ait hiçbir madde bulunmaz. Ama anne sütü birçok ilaçtan daha güçlüdür. Çünkü içerdiği bazı enzimlerle bebeğin daha kolay hazmetmesini sağlar, birçok hastalığı da engeller. Bu kapsamda anne sütüyle bir ay ve daha uzun süreli beslenme hem gıda alerjileri hem de solunum yolunda ortaya çıkan alerjilere karşı koruyucudur.''

HASTA BEBEKLERE SÜT

Anne sütüyle beslenmenin bebeğin sağlığı açısından yararlarının yanı sıra aile bütçesine katkı sağladığının bilindiğini ifade eden Elmacıoğlu, ''Endonezya'da yapılan bir çalışmaya göre, anne sütüyle beslenme oranının yüzde 25 azalması halinde bütçeye yaklaşık 50 milyon dolar düzeyinde ek yük biniyor. Önüne geçtiği hastalıklar da hesaplandığında anne sütünün bu anlamda da son derece önemli olduğu görülmektedir'' dedi.

Doç. Dr. Elmacıoğlu, anne sütünün özellikle hasta bebekler için en ideal besin kaynağı olduğunu sözlerine ekledi.
bysteyler

Hamilelikte 'stres' tehlikesi

Hamilelikte stres bebeklerin erken ve düşük kilolu doğmasına neden oluyor...

 

hamilelik stres makale
Günümüzde kadının iş hayatında daha fazla yer alması, hamilelik döneminde de çalışan kadınların yoğun stres altında kalmasına neden oluyor. Uzmanlar, bu dönemde anne adayının stresten uzak kalmasını öneriyorlar. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. Ebru Öztürk, hamilelik döneminde yaşanan stresin anne ve bebeğe olan etkisini anlattı.

Hamilelik döneminde kadınlarda ne gibi ruhsal değişiklikler meydana gelir?
Hamilelik süreci hem kadın, hem de çevresi için özel ve farklı bir dönemdir. Bu dönemde hamile kadının vücudunda, duygularında ve yaşam tarzında birçok değişiklikler meydana gelir. Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında değişken ruh hali söz konusudur.

Bu dönemde neler strese yol açar?
Gebelik süreci ve çocuk sahibi olmak genel anlamda ebeveynler için neşeli ve heyecan verici bir dönemdir. Ancak gebelerde depresyon, sıkıntı, stres gibi durumlar gittikçe artmaktadır. Günümüzün yaşam koşulları, kariyer peşinde koşan kadınlar ve çalışma koşullarının zorluğu da gebe kadınların daha fazla strese maruz kalmalarına neden olmaktadır.

Hamileliğe bağlı ortaya çıkan bulantı, kusma, sık idrara çıkma, bel ağrısı, ellerde ve ayaklarda şişlikler, kilo alımı gibi belirtiler hamile kadın için stres kaynağı olabilir. Hamilelik sürecinde ortaya çıkan hormonal değişimler de kadının psikolojik durumunda ve mizacında değişiklikler yaratabilir.

Bebeğin sağlıklı olup olmadığı hemen hemen tüm kadınlarının zihnini tüm hamilelik süreci boyunca meşgul eder. Bununla birlikte özellikle ilk hamileliğini yaşayanlar doğum süreci ve doğum şekli ile ilgili olarak da sıkıntılar yaşarlar. Kadınların pek çoğu doğum sancıları ile başa çıkamayacağını, doğum sırasında yanlış bir şey yaparak bebeğine zarar verebileceğini düşünür. Bütün bunlar stres yaratabilir.

Hamilelik döneminde yaşanan stres bebeği nasıl etkiler?

Gebelik dönemindeki stres, doğan çocuklar üzerine olumsuz etkilere sahip olabilmektedir. Yapılan bazı çalışmalar yüksek orandaki stresin erken doğum ve düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme riskini arttırdığını göstermektedir.

Erken doğan bebeklerin kilolarının düşük olması normaldir. Ancak stres, zamanında doğan bebeklerin kilolarının da olması gerekenden daha düşük olmasına yol açmaktadır. Bazı stres hormonları plasentaya giden damarlarda daralmaya neden olarak bebeğe daha az oksijen ve besin maddesi gitmesine neden olmaktadırlar. Bu durum bebeklerde gelişme geriliğine sebep olabilir.

Öte yandan yaşanan stres anne adayının davranış ve alışkanlıklarının değişmesine neden olarak erken doğum ve düşük doğum kilosuna yol açabilir. Örneğin yüksek oranda stres yaşayan bir kadın sağlıklı yaşam koşullarına dikkat etmeyebilir, yeterli ve düzgün beslenmeyebilir; hatta alkol ve sigara gibi hamilelik üzerinde olumsuz etkileri olduğu kanıtlanmış alışkanlıklar edinebilir. Bu alışkanlıklar sadece erken doğum ve düşük doğum ağırlığına değil bebekte bazı yapısal anormalliklere de yol açabilir.

Stres altında doğan çocuklarda uzun vadede diyabet, obezite, hipertansiyon ve alerjik bünyeye sahip olma olasılığı artabilmektedir. Ayrıca stres altında olan annelerden doğan çocukların uzun vadede sinirlilik, konsantrasyon bozukluğu gibi davranış bozukluklarının daha yüksek olabileceğini gösteren çalışmalar mevcuttur.

Bu dönemde yoğun strese maruz kalan hamile kadınlara, stresle baş etmek için ne önerirsiniz?
Gebelik fizyolojik bir olaydır ve insan vücudu bu mucizevi olayı gerçekleştirebilmek için oldukça iyi gelişmiş bir adaptasyon mekanizmasına sahiptir. Burada anne adayının kendisini bekleyen değişiklikler konusunda iyi bilgilendirilmesi önemlidir. Ayrıca gebelik takip süreci; nelerin normal, nelerin anormal olacağı konusunda kadına yeterli bilgi aktarılırsa hamileler kendini daha rahat hissedecektir.

Her hamile kadın özel ve iş yaşantısındaki stres kaynaklarını belirlemeli ve bunlarla mücadele yöntemleri geliştirmeye çalışmalıdır. Hamile olsun ya da olmasın her kadın, eğer sağlıklı ve güçlü ise, stres ile daha kolay mücadele edebilir. Bu nedenle hamile bir kadın sağlıklı beslenmeli, yeteri kadar uyumalı, alkol ve sigaradan uzak durmalı ve egzersiz yapmalıdır. Egzersiz yorgunluk, halsizlik ve bel ağrıları gibi hamilelik ile ilgili rahatsızlıkların görülme sıklığını azaltır.

Tabii ki unutulmaması gereken önemli bir nokta da kadının eşi, ailesi ve iş arkadaşlarının tamamını kapsayan çevre desteğidir. Bu kişiler duygusal açıdan destek olabilecekleri gibi, işlerinde yardımcı olarak da hamilelerin yaşadığı stresin azalmasını yardım edebilirler.

Bunlar haricinde olan psikolojik değişimler, anne adayını rahatsız edecek düzeydeyse, uzman psikologlardan yardım alınması doğru olacaktır.
bysteyler

Rahat doğum için nefes egzersizi şart!

Gebelik döneminde yapılan nefes egzersizleri sırt ağrılarını azaltıyor ve ödeme iyi geliyor. Ayrıca, doğum korkusuna iyi geliyor ve hamilelerin rahatlamasına yardımcı oluyor.

 
hamilelik nefes makale
Gebelik sırasında nefes darlığı en sık rastlanan şikayetlerden biri. Bu dönemde aylar geçtikçe rahmin büyümesine bağlı olarak karın ve göğüs boşluklarını ayıran diyafram kası yukarıya doğru itilir ve göğüs boşluğu sıkışır. Bu nedenle birçok anne adayı yürüdükçe, hatta oturduğu yerde nefes nefese kalır, sık sık nefes darlığı problemi yaşar. Gebelikte nefes egzersizlerinin önemi tam bu noktada kendini gösteriyor. Memorial Hastanesi’nden Solunum Fizyoterapisti Dr. Seniha Avcıl Uğurlu, gebelik döneminde yapılan nefes egzersizlerinin faydalarını anlattı.

Nefes egzersizleri sırt ağrılarını azaltıyor 

Gebelikte, uterusun büyümesi ve vücut ağırlığının artmasına bağlı olarak vücudun duruşu değişir. Vücut duruşundaki değişiklik bel ve sırt ağrılarına neden olur. Bu nedenle:
  • Gebelikte ortaya çıkan duruş bozukluklarını gidermek,
  • Sırt ağrılarını azaltmak,
  • Doğum sırasında gerekli soluma ve gevşemeyi öğrenmek,
  • Karın ve perine kaslarının elastikiyet ve kuvvetini artırmak,
  • Ruhsal olarak doğuma hazırlanmak,
  • Doğumu kolaylaştırmak amacıyla, gebelikte egzersiz yapılmalıdır.

Hamileliğin 3. ayından itibaren egzersize başlanmalıdır

İlk üç aydan sonra nefes ve gevşeme egzersiz programına başlanmalıdır. Uygulama günde bir kez olmalı ve doğuma kadar devam edilmeli.
Her kadın psikolojik ve fiziksel açıdan farklıdır. Bu nedenle her gebe bir fizyoterapist tarafından değerlendirilmeli ve egzersiz programı planlanmalıdır.

Doğum öncesi yapılan egzersizler
  • Solunum Egzersizleri
  • Derin karın solunumu
  • Derin göğüs solunumu
  • Gırtlak solunumu
  • Sırt ve bel ağrılarını azaltmak için yapılan hevşeme egzersizleri

Nefes egzersizlerinin yararları

Nefes egzersizleri, hamilelikte oluşabilecek bel ağrısı, kabızlık, bacaklarda şişlik problemlerini en aza indirir. Hamilelikte gelişebilecek şeker hastalığından korur. Hamilenin duruşunu düzeltir. Moral olarak hamileyi anneliğe hazırlar, doğum korkusunu azaltır. Gerginliği ve stresi azaltır. Kas gücünü, elastikiyetini ve dayanıklılığı artırır. Anne adayının enerjisini artırır, dengeyi koruyarak düşme riskini azaltır. Solunum egzersizleri hamilelik süresinde anne adayını bedensel ve ruhsal açıdan rahatlatır. Özellikle doğum süreci başladığında annenin sakin kalmasını sağlayarak stressiz bir doğum gerçekleşmesine yardımcı olur.

bysteyler

Hamilelikte kaç kilo alınmalı?

Hamilelik döneminde tüm temel besin maddelerinden yeterince ve düzenli olarak alınması gerekiyor.

 
Hamilelikte sağlıklı ve ideal kilo alımı önerilerinin, annenin gebelik öncesi kilosuna, yaşına ve çoğul gebelik durumuna göre farklı şekillerde olduğunu söyleyen Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Diyetisyen Zuhal Güler Çelik, hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı için önerilerini şöyle sıralıyor:

Gebelik başlangıç ağırlığı ideal kilosunun üzerinde olanların daha az kilo alması istenirken, ağırlığı idealin altında olanların ise bebeğin yeterli gelişebilmesi için daha fazla kilo almaları istenir.

Gebelikte kilo alımının izlenmesi çok büyük önem taşımaktadır. İdeal kilosunda olan bir anne için öneride bulunmak gerekirse; ilk üç ay süresinde her ayda 0.5-1 kg, sonraki aylarda ise 1.5-2.0 kg ağırlık kazanması sağlıklı olacaktır.

Gebelik süresince annenin toplam ağırlık kazanımı 10-14kg, ortalama 12.5kg+- yüzde 15 olmalıdır. 7 kg’dan az olan ağırlık kazanımı, hem annenin hem de bebeğin hayatını tehlikeye sokabilir.

Ayrıca, hamilelik süresince özellikle de ilk dört aydan sonra annenin kesinlikle kilo vermemesi gerekir.

Gebelikte Kilo Dağılımı
Küçük bir örnekle gebelikteki kilo dağılımını ortalama değerlerle verelim. Hamilelik öncesinde normal kiloda olduğunuzu kabul edelim ve yine hamileliğiniz süresince toplam 12 kilo aldığınızı ve 3500 gram ağırlığında bir bebek dünyaya getirdiğinizi düşünelim. Bu durumda aldığınız kiloların dağılımı şu şekildedir.

BEBEK: 350 gr.
PLASENTA: 700 gr.
AMNİYON SIIVISI: 800 gr.
UTERUS (RAHİM): 900 gr.
MEME DOKUSU: 400 gr.
KAN HACMİNDEKİ ARTIŞ: 1250 gr.
DOKULARDAKİ SU ARTIŞ: 1250 gr.
ANNEDEKİ YAĞ HACMİ ARTIŞI: 3200 gr.

Anne ve bebek sağlığını etkileyen durumları değerlendirirsek, annenin gebelik yaşının çok önemli olduğunu görürüz. 20-35 yaşları arasında gebe kalan kadınların sağlıklı gebelik geçirme ve sağlıklı bebek doğurma oranı daha yüksektir, ancak ergenlik döneminde ve 40 yaş üzerinde gebelik, hem anne hem de bebek açısından risk teşkil etmektedir.

Çok sık aralıklarla doğum yapmak yine annenin ve bebeğin sağlığını tehlikeye sokmaktadır. İki doğum arasındaki süre annenin kendini toparlayabilmesi için en az 2 yıl olmalıdır. Çok sayıda çocuk sahibi olmak yine anne ve doğacak bebeğin sağlığını tehlikeye sokabilir.
bysteyler

Evde çocuk güvenliği

Çocuğumuzun güvenliği için evimizde alabileceğimiz önlemler...


cocuk guvenlik mkle

Evlerimizde yüksek kaza potansiyeline sahip birçok araç-gereçler, tehlikeli eşya konumları bulunur. Kimyasallar, cilalar, deterjanlar ve ilaçlar hatalı kullanım halinde önemli tehlikeler yaratabilir. Bu durumlardan en çok etkilenenler 5 yaşın altındaki çocuklardır. Dolayısıyla evimizin güvenliğini gözden geçirmeli, gerekenleri yapmalıyız…

Ev kazaları açısından en tehlikeli yerlerden bir tanesi merdivenlerdir. Ayrıca özellikle mutfak ve banyo önemli iki mekandır. Çünkü tüm ev halkı tarafından kullanılır. Kazaların riski bu iki mekanda çok yüksektir.

Alabileceğiniz güvenlik önlemleri

Ocağın yeri: Ocağın kapının yakınında ya da pencere yakınında olmaması gerekir.
Kapılar: Mutfak kapısının trafiği en aza indirecek biçimde yerleşmiş olması gerekir. Bütün kapı ve dolap kapakları çarpmaları önleyebilecek şekilde yapılmalıdır.
Oyun alanı: Çocukların oyun alanları mutfaktan görülebilecek biçimde düzenlenmelidir.
Döşeme yüzeyi: Döşeme yüzeyinin ıslak koşullarda kaymayacak biçimde olması sağlanmalıdır.
Elektrik donanımı: Düğme ve prizler güvenlik kurallarına uygun olmalıdır.
Yakıt depolama ve çöp tenekesi: Yakıt bidonları ve çöp tenekeleri örtülü ve iyice kapatılmış olmalıdır.
Çocuk oyun alanları: Çocukların güvenli olarak bırakılabilecekleri, çevrelenmiş oyun alanları bulunmalıdır.
Su: Su bidonlarının ve fıçıların ağızları sıkı ve güvenli olarak kapatılabilmelidir.
Ecza dolabı: Ecza dolapları çocukların ulaşamayacağı yükseklikte ve kilitli olmalıdır.
Mutfak: Ocak yakınlarında ısıya dayanıklı tezgah kullanımı, çalışma alanında gölge düşürmeyecek şekilde aydınlatma sistemleri, fırınlar, duvara monte edilmişse mutfak tezgahıyla aynı seviyede olması sağlanmalıdır.
Banyo: Yerde kaymayan malzeme kullanılmalı. Yer döşemelerinde büyük siyah ve beyaz fayanslardan kaçınılmalıdır. Çünkü bu tip yer döşemesi derinlik algısı bozulmuş kişilerde problem yaratabilir.
Trabzanlar: Merdivenlerin en azından bir tarafında sürekli trabzan bulunmalıdır. Parmaklıklar arasında 90 mm’den geniş aralıklar engellenmelidir.
Tek basamaklar: Tek basamaklar engellenmelidir. Eğer kaçınılmazsa renk farkıyla fark edilmesi sağlanmalıdır.
Eşikler: İç kapıların eşikleri takılmayı önleyecek yükseklikte olmalıdır.
Döner veya iki yöne açılan kapılar: Döner kapılarda parmakların sıkışmasını engelleyecek şekilde yapılmalıdır. İki yöne açılan kapılar ise karşı yönden gelen kişinin görülmesini sağlayacak şekilde tasarlanmalıdır.
Camlı kapılar: Bütünüyle camlı kapılar veya paneller buzlu cam veya koruma kuşakları ile görünür hale getirmelidir. Kullanılan cam aynı zamanda çarpmalara dayanıklı olmalıdır.
Açık merdiven boşluğu: Bu tür mimari yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Eğer mümkün değil ise tırmanmayı engelleyecek şekilde korkuluklar konmalıdır.
Balkonlar: Balkon parmaklıkları tırmanmaya engel ve yeterli sağlamlıkta ve kalın olmalıdır. Direklerin arası çocukları ayak ya da başlarının sıkışmasına imkan verecek genişlikte olmamalıdır.
Zemin: Döşemelerin kaygan olmayan özellikte olmasına özen gösterilmelidir.
bysteyler

Tüp bebek başarınızı artırmak için

Tüp bebek uygulamasında başarıyı artırmak için 8 yöntem var. Detaylarını bilmek ister misiniz?


hamile tupbebek mklee

Amerikan Hastanesi’nden Doç. Dr. Bülent Urman tüp bebek uygulamasında başarıyı artıran 8 yöntemi anlatıyor.

1. Yardımcı yuvalanma
Yardımcı üreme tekniklerine başvuran çiftlerin yarısından fazlası embriyo gelişmesine rağmen gebelik olmamaktadır. Döllenme olmasına rağmen gebelik oluşmamasının kaynağı muhtemelen embriyonun rahime yerleşme safhasındadır. Embriyonun rahim içine yerleştirilmesini takiben değişik olaylar oluşmaktadır olarak embriyo bölünmeye ve büyümeye devam etmekte belli bir boya erişince kendisini çevreleyen zarı (zona pellusid) yırtarak endometrium olarak adlandırılan rahim içindeki dokunun derinliklerine yerleşerek büyümesine burada devam etmektedir.

Gebeliğin oluşmamasının en önemli nedeni embriyonun bu zarı yırtarak dışarıya çıkamaması ve dolayısı ile rahim duvarına yerleşememesi olduğu kabul edilmektedir. Bu problemi çözmek için embriyoyu, çevreleyen bu zarda transfer işlemi öncesi kimyasal veya mekanik yöntemlerle küçük bir delik açılarak embriyonun bu zarı yırtması ve rahim duvarına yerleşmesi sağlanmakta Yapılan bilimsel çalışmalar bu yöntemle gebelik oranlarında hissedilir bir yükselme olduğunu göstermektedir. Bu teknik kısaca şu şekilde uygulanmaktadır: ilk olarak embriyo mikroskobik bir tüp yardımı ile duvarından emilerek sabitleştirilmekte daha sonra yine mikroskobik bir iğne ile embriyo duvarından teğet geçilerek iki noktada delik açılmaktadır. Embriyo rahim içinde büyümesi devam ederken zayıf olan bu noktalarda zarını delebilmektedir.

2. Endometriyal ko- kültür

Bu yöntemde tedaviye başlamadan önceki ay yumurtlamadan sonra rahim içinden alınan bir parça yapay olarak laboratuar ortamında hücre kültürü yapılarak geliştirilir. Embriyolar bu tabakanın üzerine konarak büyümeleri izlenir. Ko-Kültür özellikle 1990’lı yılların başlarında embriyo kültür ortamlarının embriyoları ileri gelişim aşamalarına kadar desteklemedikleri için ortaya atılmış bir yöntem olup bugün araştırma dışında pek kullanılmamaktadır. Ko kültürlerin tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları olan çiftlerde kullanılması ile gebelik oranlarının arttığını gösteren bir çalışma vardır(Spandorfer 2003). Bugüne kadar diğer araştırmacılar tarafından benzer sonuçlar yayınlanmamıştır. Çalışmanın en önemli zayıf noktası ise randomize diye tabir edilen grupların rastgele seçilmemiş olmasıdır. Ko kültürlerin popülaritesini kaybetmesindeki en önemli neden son yıllarda kullanılan ve embriyo gelişimini 5-6. güne kadar destekleyen ardışık kültür ortamlarının çıkmış olmasıdır. Bu ortamlarda blastokist aşamasına giden embriyo oranı ko kültür yapılanlardan farksız ve hatta daha iyidir. Biz ko kültürleri hem rutinde hem de başarısız denemeleri olan çiftlerde etkinliği kanıtlanmış olmadıklarından kullanmıyoruz.

3. Embriyo yapıştırma
Özellikle ileri yaştaki kadınlarda ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde embriyo glue adı verilen yapıştırıcının kullanılması ile gebelik oranlarında artma olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Biz kendi kliniğimizde yaptığımız iki çalışmada seçilmiş çiftlerde(kadın yaşının 39'un üzerinde olması ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı) embriyo yapıştırıcısının faydalı olduğunu gördük. Bu grup hastalarda kullanımını öneriyoruz. Ancak çiftlerin bunu bir mucize gibi algılamamaları gereklidir.

4. Blastokist kültürü

Son dönemlerde geliştirilmiş medium sistemleri kullanılarak embriyo canlılığı laboratuar ortamında daha da uzatılmış ve buna bağlı olarak günümüzde tüp bebek merkezlerinde, daha yüksek gebelik oranlarının elde edildiği 5. ya da 6. gün transferleri yaygınlaşmaya başlamıştır. Buna blastokist transferi adı verilir, Embriyonun ana rahmine tutunmadan önce ulaştığı en son aşamaya blastokişt aşaması denir. Merkezimizde de 500'den fazla blastokist transferi yapılmış ve ikinci-üçüncü gün transferlerine göre daha iyi sonuçlar alınmıştır.

Blastokist transferinin avantajları şunlardır:
  • Gelişim potansiyeli daha iyi olan embriyoları seçebilme
  • Canlılığı yüksek olan daha az sayıda embriyo transfer ederek çoğul gebelik olasılığını azaltması
  • Embriyo gelişimini daha iyi gözleyebilme
  • Embriyoları en yüksek gelişim potansiyeline sahip oldukları dönemde yani blastokişt aşamasında döndürebilme
  • Preimplantasyon genetiği uygulayan merkezlerde trophectoderm (blastokiste ait iç hücre tabakaları) biopsisi uygulayabilmek ve bu doku embriyonik olmadığı için etik problemleri ortadan kaldırabilmek.
  • Embriyo canlılığının incelenebileceği metodlara fırsat tanıması.

    5. Preimplantasyon genetik tanı
    Preimpantasyon Genetik Tanı(PGT), ailesinde genetik hastalıklar olan çiftlerin ya da uygulanan tedavilere cevap vermemiş interfil ailelerin tüp bebek yöntemi kullanılarak sağlıklı bebeğe kavuşmalarını sağlayan yeni bir genetik tanı yöntemidir. Bu teknikte çiftlerden elde edilen embriyolar tek tek incelenerek genetik olarak sağlıklı olan embriyolar anormal embriyolardan ayrılır ve anne adayına genetik olarak normal olduğu saptanan embriyolar transfer edilir. Bu sayede genetik bozukluğu olan çocuğa sahip olma riski yüksek olan çiftler için hamilelik en başından kontrol altına alınmış olur. IVF'de olumsuz sonuçların başlıca sebeplerinden biri kromozom anomalisi dolayısıyla meydana gelen düşüklerdir. Bu nedenle PGT, özellikle ileri yaştaki IVF hastalarına ait oositlerde yüksek oranda kromozom anomalisine rastlanması sebebiyle ileri yaş anne adaylarına önerilmektedir. Ayrıca ülkemizde sıklıkla görülen talasemi ve orak hücreli anemi genetik hastalı kların gebelik öncesi analizi de PGT ile yapılabilmektedir. Gelişen genetik teknikler ve bilgiye ulaşma olanaklarının artması çiftlerin, PGT ve diğer prenatal tanı yöntemleri hakkında sağlık merkezlerine başvurmalarını kolaylaştırmıştır. Asıl amacı aileleri sağlıklı bebeklerine kavuşturmak olan IVF, Preimpantasyon Genetik Tanı'nın uygulanması ile birlikte başarıya ulaşma konuşunda bir adım daha atılmasını sağlamıştır.

    6. Embriyo dondurma
    İnsan gametlerinin ve embriyolarının dondurulmasının tüp bebek pratiğinde büyük önemi vardır. Tüp bebek uygulamalarında çoğul gebelik riskini en aza indirmek için genel yaklaşım en fazla üç embriyo transfer etmektir. Bu durumda akla gelen ilk soru elde edilen fazla embriyoların ne şekilde değerlendirileceğidir. Bu şekilde elde edilen fazla embriyoların dondurulması hastaya hem ekonomik, hem de psikolojik bir avantaj sağlamaktadır. Ayrıca dondurulan embriyolar transfer edileceği zaman hasta herhangi bir tedaviye gereksinim duymamaktadır. Embriyo dondurma işlemi tüp bebek uygulamalarında başarı şansını arttıran bir işlem olarak da değerlendirilebilir.

    Embriyo dondurma ve çözme işlemi, embriyolar kimyasal maddelerle(kriyoprotektan) dengelendikten sonra soğutulması ve -196°C sıvı nitrojen içinde depolanması, çözüldükten sonra da krioprotektan ortamından uzaklaştırılarak ileri gelişimi sağlamak için özel kültür ortamlarının içine alınmasıdır. Her iki işlemde çok dikkatli yapılmalıdır. Rutin tüp bebek ve mikroenjeksiyon uygulamalarında embriyo dondurma ile gebelik oranları -25 arasında değişmektedir. Aynı siklusta gebelik elde edebilmiş ve kalan embriyolar dondurulmuş ise bu kez gebelik oranı %40 kadar olmaktadır. Çiftlerden izin belgesi alınarak dondurulan embriyolar Türkiye'de 1997 yılında yürürlüğe giren bir yasa ile üç yıl boyunca sıvı nitrojen içerisinde saklanabilmektedir

    7. Tüplerin çıkartılması
    Tüplerin tıkalı olduğu bazı durumlarda içerisinde sıvı birikmekte(hidrosalpenks) bu durum tüp bebek başarısını %30 seviyesinde azaltmaktadır. Ultrasonografide tüplerin içinin sıvı dolu olduğu saptanırsa tüp bebekten önce laparoskopik tekniği ile tüplerin çıkartılması çiftin gebelik şansı azalmadan deneyebilmesini sağlamaktadır.

    8. Mikrodiseksiyon TESE
    Testislerin içerisinde bulunduğu kese ve her bir testisi çevreleyen tunika albuginea isimli kılıf küçük bir kesi ile açılır. Testis dokusu mikroskop ile incelenerek geniş görülen kısımlardan örnekler alınır. Kesilen bölümler dikilerek işleme son verilir. Bu yöntemin testis dokusuna daha az zarar verdiğini öne süren yayınlar vardır. Cerrahi sperm elde etme yöntemleriyle obstrüktif azospermi olgularının % 100’ünde, nonobstrüktif azospermi olgularının genel olarak %65’inde sperm bulunabilmektedir. Obstrüktif azospermi olgularında spermlerin dondurma çözme işlemi sonrası canlılık oranları ve bu spermlerin kullanımıyla elde edilen gebelik oranları oldukça iyidir. Ancak, nonobstruktif azospermi olgularında elde edilen spermlerin dondurularak saklanması ve sonra tekrar kullanılması tartışmalı bir konudur. Bu hastalardan elde edilen spermlerin önemli bir kısmı yapısal kusurlara sahiptir ve dondurulup çözülme işleminin stresini kaldıramayabilmektedir. Ancak, daha sonraki işlemlerde sperm bulunamaması olasılığına karşı çok seçici bir şekilde uygun spermlerin dondurularak saklanması önerilebilir. Bu grupta mümkün olduğunca taze sperm kullanılmasının başarıyı artırdığı görüşündeyiz.

    Obstrüktif azospermi olguları için literatürde yedi defaya kadar uygulanan hastalar bildirilmiştir ve bu işlemlerin her defasında sperm elde edilmiştir. Nonobstrüktif azospermi olgularında ise daha önceki TESE’lerde sperm bulunmuş olması koşuluyla 6 defaya kadar TESE yapılan ve sperm elde eidlen hastalar bildirilmektedir.Mükerrer TESE uygulamalarıyla elde edilen gebelik oranları ilk uygulamada elde edilen gebelik oranlarından farklı değildir.Birinci TESE’de olgun sperm bulunamayan nonobstrüktif azospermi hastalarının % 25’inde ikinci uygulamada sperm bulunduğu bildirilmiştir.
bysteyler